Zamanda Yolculuk                                                          


Bu akşam "About Time" adında bir film seyrettik. Filmin başrolündeki adam ve babası zamanda yolculuk yapabiliyorlar ve babasının kanser olduğunu öğrendikten sonra her gün geçmişe dönerek onu ziyaret ediyor ve birlikte geçirdikleri güzel günleri yeniden yaşıyorlardı. Etkilendim haliyle. Ama üzülmedim, aksine bana eski zamanları yeniden, şimdiki zamanı da daha iyi yaşamanın bir yolunu gösterdiği için mutluyum.

Son zamanlarda neredeyse her gün rüyalarımdasın baba. Gittiğin günden beri seni düşünmediğim, evin bir yerlerinde dolaştığını hayal etmediğim tek bir gün bile olmadı. İşe giderken evimizin sana ayırdığımız odasına bakıp, bana "hayırlı işler oğlum" dediğini hayal ediyorum her sabah.
Zamanda yolculuk yapamıyorum ama gözlerimi kapattığımda güzel günlerimizi aklıma getiriyorum. Böylelikle rüyalarımda daha kolay geliyorsun.

Bir de neyi keşfettim biliyor musun? Sana çok benziyormuşum. Merdivenlerden çıktıktan sonra yorulduğum zaman çıkardığım sesler, -hoşuma gitmese bile- bazı tiklerim, kullandığım sözcükler, yürüyüşüm, ve hatta bencilliğim. Bunlar senin bende yaşadığını hissettiriyor bana.

Ve artık ben de senin gibi baba olmak istiyorum baba. Oğlum olursa ona seni anlatırım, ileride pişmanlık çekmemesi için daha çok vakit geçirmemizin iyi olacağını söylerim.

Bu gecelik bu kadar.

05.01.2013 / 00:25 / Bakırköy - Zuhuratbaba
Yazan: Bahadır - 14:26 | 0 yorum oku
Babam                                                                                   


Bazen gülerken, ya da heyecanla birine bir şey anlatırken, yani senin artık olmadığını unuttuğum zamanlarda kendimden utanıyorum. Biliyorum, bizi izliyorsun.

Sen gideli tam bir ay oldu baba. Bu saatlerde tabutunu almış, yatacağın yere götürüyorduk seni. Bandırma'ya nasıl geldiğimiz, o gün olanlar beynimde birkaç sahneden ibaret. Sonradan hatırlamak için yazmıştım şunları:
yıkadılar aldılar götürdüler... babamdan ummazdım bunu kör oldum.
...
 
buz gibi olmuş yüzüne, sakallarına dokundum. son kez öptüm. üşümüş babam, elleri pijamasının içindeydi sımsıkı... keserek çıkardılar kıyafetlerini, bir parça aldım cebime koydum kokusunu unutmamak için.yıkadılar, başında bekledim yalnız kalmasın diye. konuşabildim, çünkü biliyordum vereceği cevapları. yüzü gülüyordu sanki, öyle kalmıştı.başında bekledim tabutunun, namazı kılınana kadar konuştuk. "hadi iyisin, herkes geldi çok kalabalık" dedim. zaten görmüştür yukarıdan bizi. ağlamamaya gayret ettim, bana "aslan oğlum" desin diye. mezarının başına gidince "atla oğlum" dedi biri, atladım yatacağı yere. verdiler yukarıdan babamı kucağıma. yere koydum, tahtaları dizilirken ellerini tuttum sımsıkı. ağlamadım. önce ellerimle, sonra kürekle attım toprağını.. toprağın bol olsun baba. üzülme, ben çok sık geleceğim yine sohbet ederiz. anlatırım sen yokken olanları. keşke bu kadar acele etmeseydin ama vardı bir bildiğin demek ki...
Hastalığını öğrendiğimiz günden sonra seninle üniversite ve çalışma yıllarımda geçirmediğim kadar vakit geçirebildim. Tek tesellim bu. Birlikte kız istemeye gittik, nişanımızı ve düğünümüzü gördün hem de keyifliydin. Çok görmek istediğin Veliefendi Hipodrom'una ve Beşiktaş maçına gittik. En son bayramımızı geçirdikten sonra biz İstanbul'a döndüğümüzde telefonda bana pastırmalı yumurta istediğini söylemiştin. Ertesi gün yanımıza gelecektin ve kahvaltı yapacaktık. Evimizde odanı bile hazırlamıştık o gece. Seni 2 saat sonra "iyi geceler" demek için arayacağımı söylediğimde sesin her zamankinden daha güçlü ve neşeliydi. "Tamam oğlum, bekliyorum" dedin ama aradığımda telefonu ağlayarak açan annemdi. Bekleyemedin... Üzdün bizi.

Çok özlüyorum. Keşke burda olsan, balkonda oturup tavla oynarken inen uçakların üstündeki yazıları okuyup nereden geldiklerini tahmin etmeye çalışsak yine. Babamdın ama arkadaşımdın. Maçlardan sonra arayıp yorum yapacağım, bir şeyi tamir etmek istediğimde soru soracağım kimsem yok artık.

Cebinden çıkan eşyaları, son giydiğin kazağından aldığım parçayı, kemoterapiden sonra saçın çıksa bile çıkarmadığın şapkanı, her akşam giydiğin bordo yeleği saklıyorum. Seni unutmamam lazım.

Annem, kardeşim bana emanet. Haftaya hep birlikte ziyaretine geliyoruz. Gözün arkada kalmasın, sen rahat uyu baba...

21.11.2013 / 12:30 / Bakırköy - Zuhuratbaba
Yazan: Bahadır - 00:07 | 1 yorum oku
Evliliğe çeyrek kala...                           

 Tam 15 gün sonra, bizi sonsuza dek birbirimizin yapacak olan imzayı atacağız. Değişik duygular içindeyiz, sürekli bir telaş halindeyiz. Tarihe not düşmek için bugünleri yazmak istedim bu gece.

Son 1 senede neler yaşamadık ki... Tam 1 sene önce evlenme teklifi etmemin ardından (teklif yapacağım akşam evdeki ilaçlamadan zehirlenip hastaneye düştüğümü şimdi hatırladım) babamın hastalığı ortaya çıkmıştı. Böyle yoğun bir hazırlık döneminde ameliyat, kemoterapi, radyoterapi ve diğer sorunlarla yorulduk...

Şu anda evlendikten sonra yaşayacağımız evde, yepyeni mobilyalarımızın üzerinde oturmuş maç seyrediyorum. Tek eksiğimiz perdeler, onlar da birkaç gün içinde gelecek. Sonra düğünü beklemeye başlayacağız. Düğünümüze İstanbul'dan ve hatta taa Artvin'den çok sayıda arkadaşımın geleceğini bilmek beni daha da heyecanlandırıyor. Umarım hepimizin çok eğleneceği, ileride hep hatırlayacağımız bir düğün olacak ve hayatın zorluklarını birkaç saatliğine unutup sadece güleceğiz.

Babamın hastalığında ilerleme veya gerileme yok, sadece bugün çok ağrısı olduğunu söyledi ona üzüldüm. 2 ay sonraki kontrolüne kadar olumsuz bir şey olmaması için dua ediyoruz. Elimizden de şu aşamada başka bir şey gelmiyor zaten. İyi haberlere ihtiyacımız var.

 Düğünden sonra, gelin ve damat fotoğrafları ile süslü başka bir yazı yazmak istiyorum. Belki bu seferkini Cerenimle, yani eşimle birlikte yazarız :)

  27.07.2013 / 22:21 / Bakırköy - Zuhuratbaba
Yazan: Bahadır - 12:21 | 0 yorum oku
Aşkın 1.500 günü...                                   

Sadece yılları, ayları değil, seninle birlikte mutlu geçirdiğim her günü sayıyorum.
Çünkü, seni seviyorum...



Yazan: Bahadır - 23:41 | 0 yorum oku
Özlem                                                                                                                        


Şu anda daha önce senin yaşadığın, -yalnızlığınla birlikte- beni beklediğin semtte -yalnızlığımla birlikte- yağan yağmur sesini dinleyerek seni düşünüyorum.

Tam bir hafta önce, Kasım'ın 25'inde, evinizin bahçesinde taktık nişan yüzüklerimizi. Hayal kurarak beklediğimiz o günün sonunda artık bizi evliliğe götürecek ilk adımımızı atmış olduk. Elbisen güzelliğini bütünleyen bir örtü gibiydi. "hayat seni sevince güzel.." diyerek çalan şarkıda ettiğimiz danstan sonra hem heyecandan, hem de aslında o gün bize cömert davranıp bir damla yağmur düşürmeyen günün gecesinde soğuktan titriyordum. Yüzüne çok bakamadım o gün, aklım yerinde değildi. Sen üşüyor muydun, sormadım bile... Şimdi dönüp fotoğraflara baktığımda mutlu olduğumuzu görebiliyorum, gözlerimizin içi gülmüş hep.

Bu aralar aklıma hep eski günler geliyor. Eskiye özlem duyarken günlerin bir an önce geçmesini istemek ne büyük tezat. Okulun bahar şenlikleri, Cerrahpaşa'da çatı katındaki evinin balkonunda geç saatlere kadar sohbetlerimiz, Emirgan'da, Gülhane'de, Maçka'da çimlere uzandığımız bahar günleri, her saniyesi seni düşünürken geçen askerdeki nöbetlerim, sesini bir dakika daha duyabilmek için telefon kulübesine koşup seni arayışım, İzmir'e gidişimiz, mezuniyet törenin, voleybol maçların, arkadaşlarımızla gittiğimiz eğlenceler, fasıllar ve diğer her şey... Hepsini özlüyorum ama bunları sen yanımda yokken daha çok düşünüyorum. Çünkü aslında ben sadece seni özlüyorum.

İki hafta sonra seni ilk görüşümün üzerinden 4 yıl geçmiş olacak. Çok şeyi başardık birlikte, sırayla aşıyoruz hepsini.. Son bir nefesle, gayretle sonsuza dek bizi birbirimizin eşi yapacak imzaya doğru yola çıkıyoruz.

Seni seviyorum. İlk günkü gibi. Özlediğim anılardaki güzel günlerdeki gibi...

03.12.2012 / 02:19
Yazan: Bahadır - 16:10 | 0 yorum oku
Söz...                                                     



"With this hand I will lift your sorrows. Your cup will never be empty, for I will be your wine. With this candle, I will light your way into darkness. With this ring, I ask you to be mine..."

Hayatımın en anlamlı "evet"iydi. İyi ki varsın, iyi ki benimlesin, iyi ki tanımışım seni...

Birlikte geçecek bir ömür için ilk sözümüz, gelecek güzel günlerin işareti olsun.

Seni seviyorum.

12.08.2012
Yazan: Bahadır - 20:30 | 0 yorum oku
Günleri sayarken...                                                                     



"Sınavdan kaç alması gerek ki geçebilsin zaman?" diye sordu çocuk.. Asırlardır cevabı bulunamayan ama er ya da geç yaşanarak öğrenilebilecek bir soruydu bu.

Dakikalar, saatler geçmezken günleri saymanın zamanı daha da yavaşlattığını fark edeli çok oldu. Her sabah farklı bir özlemle uyanmak, yüzünü buz gibi bir yalnızlıkla yıkamak artık sıradanlaştı. Ruhunu ve kalbini bırakmıştı "O"nun şehrinde, artık elinde tek kalan aklının da saldı iplerini... Gazetede gördüğü ve bakıp güç bulmak için her gün avucunun içine yazdığı söze tekrar baktı ve daldı uykuya yeniden gün doğsun diye.

"Birikip yeniden sıçramak için. Elde var hüzün." (Attilâ İlhan)

04.03.2012 / 23:58
Yazan: Bahadır - 23:58 | 0 yorum oku
Onu beklerken....                                            


"Şu anda tıpkı bir melek gibi bulutların üstündesin ve ben yerde senin inmeni bekliyorum.
Hadi gel artık..."

24.12.2011 / 07:28 (Trabzon Havaalanı)
Yazan: Bahadır - 07:28 | 0 yorum oku
Başımızda kavak yelleri esiyormuş, essin :)                                                         


14.02.2011 / 01:57
Yazan: Bahadır - 16:00 | 0 yorum oku
I Believe In Us                                                                         

"oh darling please
you believe in me
i believe in you
how come that you don't believe in us?"



07.02.2011 / 02:00
Yazan: Bahadır - 10:14 | 0 yorum oku
Güven                                                                                                                                                                             


"- Sana güvenebilir miyim?
+ Tabii ki..
- Söz mü?
+ Neden ben?
-Çünkü sen benim hayalimsen, ben de senin hayalinim..!"

27.01.2011 / 23:01
Yazan: Bahadır - 13:09 | 1 yorum oku
Whatever words I say, I will always love you...

Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am home again
Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am whole again
Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am young again
Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am fun again

However far away I will always love you
However long I stay I will always love you
Whatever words I say I will always love you
I will always love you

Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am free again
Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am clean again

However far away I will always love you
However long I stay I will always love you
Whatever words I say I will always love you
I will always love you





Yazan: Bahadır - 13:45 | 1 yorum oku
Zamansız günler





Bugünlerde ne saatin önemi var, ne gecenin, ne de gündüzün...
Uyanık olduğum zamanlarda sen varsın diğer ucunda telefonun. Uyurken tam içindesin rüyamın....

Saat üç, dört, beş olmuş ne farkeder...

21.08.2010 - 17:04
Yazan: Bahadır - 06:58 | 1 yorum oku
Eksik - II


yarım bırakılmış bir yap-boz gibi bu aralar hayat
tüm parçalar yerinde olsa da
biri kaybolduğunda anlamını yitiren

28.07.2010 - 22:01
Yazan: Bahadır - 11:56 | 0 yorum oku
Yağmur



gönderdiğin bulutlar sardı gökyüzünü
su oldu toprak, toprak oldu hava
açtım kollarımı, kapattım iki gözümü
hazırım ben ıslanmaya

26.07.2010 / iş dönüşü aniden bastıran yağmur sonrası
Yazan: Bahadır - 10:46 | 0 yorum oku
Sığınmak ellerine


Seni nasıl özlediğimi ne birlikte yürüdüğümüz o sokaklar, ne odamdan seslerini duyduğum martılar ne de perdeyi havalandıran rüzgar biliyor...

Sensizlik, sessizlik oldu buralarda . Yazın en sıcak günleri bile ısıtamıyor içimi senin gözlerin kadar. En sevdiğim şarkılar sensiz dinlendiğinde anlamını yitiriyor. En sevdiğim mevsime bile dargınım seni götürdüğü için uzaklara...

Yüzündeki en küçük bir tebessüme, minik ellerine muhtacım bu aralar...

20.07.2010 / 01:38
Yazan: Bahadır - 15:04 | 0 yorum oku

Eksik                                                                                                                                                              


susamları dökülmüş sadece küçük bir parça alınmış simit,
yüzü yere dönük iki fotoğraf,
kaybolmuş bir tişört,
küçük bir not,
ve beynimi kemiren bir güvensizlik hissi

09.10.2009 / 01:43

Yazan: Bahadır - 01:43 | 0 yorum oku
Gecenin tam üçünde...




Aylardan Eylül, saat gecenin tam üçü... Sonbahar soğuğunu iyiden iyiye hissettirmeye başlamışken penceresinden ışık girmeyen küçük bir odada tek başımayım. Senin gözlerin çoktan yenik düşmüş uykuya, bense bu şehrin diğer yakasında seni düşünüyorum. Uyurken biri gelip üstünü biri örttü mü, küçük ellerin üşüyor mu acaba?..

Uyku uğramadı bu akşam buralara... Yalnızca tek bir şarkı dönüyor kafamda. Aklımda bir tek sen...

pençe gibi düşümde / uy değil uyku değil
bir gül biter içimde / gecenin tam üçünde

tam bildiğin biçimde / gecenin tam üçünde


25.09.2009 / 03:05

Yazan: Bahadır - 03:05 | 0 yorum oku
Söz




hadi
dün bugün olsun
geçmiştekiler artık mazi
yarınlarımız umut olsun
gözlerinden düşen her damla yaş
mutluluktan olsun
karanlıkta üşüdüğünde
tam yanımda ol ki
ellerim seni bulsun
endişelerimiz sonsuz rüzgarların
aşkımız bizim olsun
...



05.04.2009 / 12:59
Yazan: Bahadır - 12:59 | 1 yorum oku
Gündoğumu



Tıpkı doğanın tazelediği gibi her bahar yapraklarını, aşk da filizlenecekti toprakları doyduğunda suya...

O sabah her sabahtan farklıydı. Anlam veremediği bir telaşla bulup giydikleriyle hiç bilmediği, belki de daha önce önünden geçip de farkedemediği bir adrese doğru yola koyuldu genç adam. Aralık ayının tam ortasıydı. Soğuklar kendini hissettirmeye başlamıştı. Cebindeki korkularını çıkarıp denize bıraktı, ama bunu yaparken bile korkmuştu. Onlarla tekrar yüzleşmeye takati yoktu. Ardına bakmadan geçti boğazın öteki yakasına. Kısa sayılabilecek bir tren yolcuğundan sonra ulaşmıştı oraya...

Uzakta ilk belirdiği anda çok uzun süredir hissetmediği o duygu tüm bedenini sardı. Gözlerini birbirine değdirmeden, ürkek adımlarla çıktılar merdivenleri. Tereddütleri kısa sürdü, tatlı bir sohbet aldı onun yerini. İnce, narin bir genç kızdı, ismi de kendisi gibi güzeldi. Bir masal gibi dinledi anlattıklarını genç adam. İçini ısıtan getirilen bir fincan kahve değil, onun sözleriydi...

Zaman, mevsimlerle alay edercesine koca bir kışı geride bırakırken Mart'ın sonuna gelinmişti. Güzel kızın yüzü her sabahki gibi ışıl ışıldı. Birlikte geçen bir akşamın ardından küçük bir öpücük kondurdu onun yanağına ve fısıldadı: "İyi ki doğdun sevgilim..."

30.03.2009 / 12:11
Yazan: Bahadır - 12:11 | 1 yorum oku
İlk Görüş...                                                  



Bu kadar minik olduğunu tahmin etmemiştim aslında. İncecik, dokunsam incinecek kadar narin bir kız girdi içeri. Hiçbir şey konuşmadan çıktık merdivenleri...

Onunki Türk kahvesiydi, gözlerinin renginde ve sohbetin koyuluğunda. Benimki ise herşeyi hızlıca yaşamak istercesine üçü bir arada...

O anlattı, ben dinledim. hem de bazen sadece gözlerini seyrederek, nefes bile almadan. Saatler geçti, yollar bitti ve karanlık bir sokağın başında her şeye bedel bir öpücüğün ardından evine gitti... İyi şeyler oluyordu, hissediyordum. Bir sevdaya bıraktım kendimi, sürüklediği yere kadar gidiyordum.

14.12.2008 / 23:53
Yazan: Bahadır - 23:53 | 0 yorum oku

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Izmir, Ege, Türkiye